Ana Sayfa Blog Sayfa 78

Değişimin Sözcüsü: Emma Watson

0
Emma Watson HQ photo

İlham Veren Topuklar‘ın bu ikinci bölümünü, Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi Emma Watson’a ayırdık.

Tüm dünyanın, Harry Potter serisindeki “Hermione” rolüyle tanıdığı İngiliz oyuncu Watson’ın yolculuğu, 1990 yılında Paris’te İngiliz bir çiftin iki çocuğundan biri olarak başlıyor. Anne babasının boşanmasının ardından İngiltere’ye yerleşen Watson’ın hayatının dönüm noktası, hepimizin onu ilk tanıdığı “Hermione” karakteriyle gerçekleşiyor. O güne kadar okulunun tiyatro gösterilerinde aldığı üç rolden başka oyunculuk deneyimi olmayan Watson, drama öğretmeninin yönlendirmesiyle Harry Potter filminin seçmelerine giriyor ve sekiz aşamalı görüşmeleri geride bırakarak rolü alıyor.

Watson’ın cinsiyet ayrımcılığı ile tanışması da o dönemlere rastlıyor. Okulda oynadıkları tiyatro oyunlarını oğlan arkadaşlarının yerine kendisi yönetmek istediği için arkadaşları tarafından “buyurgan olmak” ve “patronluk taslamakla” suçlandığını anlatan Emma’nın yaşadıkları, aslında birçok kız çocuğunun başına gelenden farksız…

Emma Watson, 2014 yılında Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi seçildikten sonra, UN Women‘in hayata geçirdiği bu uluslararası dayanışma kampanyasının da sözcülüğünü üstleniyor. Kampanyanın açılış konuşmasını izleyen hayranları, heyecanlı yüzü ve titrek sesiyle o güne kadar alışageldikleri Emma’dan çok farklı bir genç kadın görüyorlar karşılarında…

Emma, o günkü heyecanında haksız değil. Emsali görülmemiş bir dayanışma çağrısının sözcüsü olmak, hele de o genç yaşta… Öte yandan, bu pozisyon kendisinin de kabul ettiği gibi “ünlü, beyaz, ayrıcalıklı bir kadın” olarak yaptığı bu çağrı, dezavantajlı çoğunluğa samimi gelmemek gibi bir riski beraberinde getiriyor.

Emma Watson, kampanyanın getirdiği olumlu dönüşleri hak ederken, aldığı eleştirileri de cesaret ve zarafetle yükleniyor. Henüz konuşmasının ardından 12 saat geçmeden aldığı tehditler de, sonrasında Vanity Fair dergisine verdiği pozla başlayan tartışmalar da onu yıldırmıyor ve Emma bugün hâlâ “İyi Niyet Elçisi” pozisyonunun hakkını vermeye devam ediyor.

Malala Yousafzai, kendini “feminist” olarak adlandırmaya, Emma Watson’ın konuşmasından sonra başladığını söylüyor.

Emma Watson’ın “Cinsiyet ayrımcılığını sonlandırmak istiyoruz. Bunun için de herkesin katılması gerek” sözleriyle tanıttığı HeForShe hareketi, toplumsal cinsiyet eşitliğini sadece kadınların mücadele vermesi gereken bir alan olmaktan çıkarmayı amaçlayan, devrim niteliği taşıyan bir kampanya… Watson’ın, gerek Birleşmiş Milletler’deki konuşması gerekse onun devamındaki açıklamaları, feminizmin haksız yere oluşan “dışlayıcılık” algısını yıkma yolunda önemli bir adım.

İlk profesyonel oyunculuk rolüyle dünya çapında başarı yakalayan, TIME dergisinin “Dünyanın En Etkili İnsanları” listesinde 26. sırada yer alan bu genç kadın, daha uzun yıllar kitlelere ilham vermeye devam edecek gibi görünüyor. 

Bu web sitesinin içeriğinin sorumluluğu tamamıyla Dijital Topuklar’a aittir ve sponsorun görüşlerini yansıtmamaktadır.   

Yeni Petrol: Veri

0

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte günlük hayatımıza yeni yeni kavramlar girmeye başladı. 18. ve 19. yüzyıllarda sanayi devrimine tanıklık edenler neler hissediyorlarsa bugün biz de benzer duyguları yaşıyoruz: heyecan, merak, kaygı, korku. Teknolojinin bize sunduğu yeni ürünlerden biri de veri. Geleceğin en çok alınıp satılacak ürünlerinden biri veri. O yüzden de geleceğin petrolü ve çok değerli. Geçtiğimiz günlerde Cambridge Analytica’nın Facebook kullanıcılarının verilerini Amerika Birleşik Devletleri seçimlerini etkilemek için yasa dışı şekilde kullanması da verinin önemini herkes için gözler önüne serdi.

Siz bir verisiniz. Hepimiz birer veriyiz. Bugün masanızdaki bilgisayarınız, cebinizdeki telefonunuz, kolunuzdaki akıllı saatiniz, kullandığınız akıllı araba sizin kullanım alışkanlıklarınıza göre bir veri üretiyor. Yarın giyeceğimiz akıllı kıyafetler, akıllı evlerimiz de veri üretecek. Amazon siz daha farkına varmadan tuvalet kağıdınızın bittiğini bilip size yenisini gönderecek. Yani facebook hesaplarınızı silmeniz pek de bir çözüm getirmeyecek. Akıllı herhangi bir alet kullandığınız müddetçe siz bir ‘veri’siniz. Hepimiz birer veriyiz.

Veri deyiminin elbette pek çok anlamı var ama geleceğin petrolü olarak adlandırdığımız veri ile kastedilen aslında makineler tarafından meydana getirilen veri (‘machine generated data’’). Yani insan müdahelesi olmadan, uygulamalar, servisler, makineler, bilgisayar gibi araçlarla otomatik olarak yaratılan veriler. Bunlar da kişisel olmayan ya da makinelerce anonim hala getirilmiş kişisel veriler.

Verinin pek çok çeşidi var. Kişisel veri bunlardan biri ve mevcut kişisel verilen korunmasına ilişkin mevzuatlarla hali hazırda korunmakta. Bugün kısaca değinmek istediğim ise kişisel olmayan ve makineler tarafından yaratılmış veri. Çok basit bir örnek, arabanızı kullanırken bir veri üretiyorsunuz. Yani aslında siz arabanızı kullanıyorsunuz. Arabanız sizin kullanım alışkanlıklarınız sonucu bir veri üretiyor. Bu verinin kime ait olduğu bugün dünya üzerinde herhangi bir mevzuatta belirlenmiş değil. Araba üreticisi mi, arabanın navigasyon cihazının üreticisi mi, yoksa veriyi oluşturan yazılımın yaratıcısı mı, arabanın sahibi mi yoksa arabayı kullanan kişi mi? Geleceğin petrolü sahipsiz. Şimdilik. Tabii bu çok akademik bir tartışma ama etkisi gelecekte hepimizin günlük hayatını etkileyecek. Yapay zeka sebebiyle işsiz kalırken veri ile gelir sahibi olacağız belki de.

Sizin akıllı makineleri kullanırken ortaya çıkan veri tek başına bir bilgi vermiyor belki ama aynı arabayı kullanan herkesin verisi bir araya gelip analiz edildiğinde muazzam bir bilgi çıkıyor ortaya. Bunu şirketler kâh daha iyi hizmet vermek için kullanacak, kâh başka şirketlere satacak.

Şimdilik pek yazılmayan ama benim tartışmaktan çok keyif aldığım bir diğer hak sahibi talibi ise makinenin kendisi, yani araba ya da yapay zekası. Yapay zekaya tüzel kişilik verilip verilmeyeceği epeydir tartışılan bir konu aslında. Avrupa Komisyonu’nda resmi olarak 2015’te başladı robot hukukuna ilişkin tartışmalar. Öyle düşündüğünüz kadar bilim kurgu da değil artık bu konular. Resmi organlarda ve akademik ortamlarda epeydir tartışılıyor. Pek çok hukuk fakültesi master programlarına robot hukuku dersini çoktan aldı bile. Şirketler yapay bir varlık olarak nasıl tüzel kişiliğe sahiplerse yapay zeka da bilinci olmasa da tüzel kişilik sahibi olabilir. Peki bir arabanın malvarlığı ne olabilir sizce? Bildiniz: Veri.

Avrupa Komisyonu 10 Ocak 2017’de Avrupa veri ekonomisi yaratılması hakkında bir tebliğ yayınladı ve bu tebliğ ile ilk defa yasal bir organ data sahipliği sorununu resmi olarak ortaya koydu. Tebliğ, veri üreticisinin yasal hak sahibi olmasını öneriyor. Veri üreticisi ile de aracın, örneğimizde arabanın, sahibi veya uzun dönemli kullacısını kastediyor.

Hukukçular bir süredir verinin sahibinin kim olması gerektiğini tartışıyor. Hatta sahiplik teriminin artık geçersiz olacağını ve veriye erişim hakkından bahsetmemiz gerektiğini yazıyorlar. Kimisi cevabı telif hukukunda arıyor, kimisi mevcut düzenlemelerle işi çözebileceğimizi söylüyor. Ama hepsi keskin bir yanıt vermekten kaçınıyor. Geleceğin hukukunu şekillendirmeden önce herkes enine boyuna tartışmak istiyor.

Konuyu bilenler için yeni bir bilgi yok ama bilmeyenler için dünyanın nerelere gittiğine sadece bir örnek veri. Bunun daha endüstri 4.0’ı var, büyük verisi (‘big data’), verilen nasıl haczedileceği var, verilen miras kalması var. Onlar da başka yazılara kalsın, şimdilik böyle basit bir giriş yapalım veri dünyasına…

Erkekler İçin, Erkeklerin Kanunu

0

90’lı yıllarda bir genelev patronu olan Manukyan’ın vergi rekortmenliği çok konuşulurdu. Dizilerde, haberlerde devamlı “fuhuş operasyonu”ndan bahsedildiğinden fuhuş sanki yasa dışı bir faaliyetmiş gibi anlaşılır. Bu durumda vergi rekortmenliği kısmı kafa karıştırırdı. Fuhuş yasaldır. Hatta devlet ayrıntılı şekilde bunu düzenler ve genelev hizmetlerinden vergisini de tahsil eder.

Bilindiği gibi ülkemizde kanunları erkekler yazar. Erkekler yazar ve erkekler için yazar. “Genel Kadınlar ve Genel Evlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü” de bu konuyu düzenleyen mevzuattır. Tüzüğün fiilen ne kadar uygulandığı konusunun ayrıca incelenmesi gerekmekle birlikte tüzüğün doğrudan içeriğinin esasen erkekleri korumaya yönelik, erkek bakış açısının ürünü olduğu ve devletin fuhuşa karşı ikiyüzlü duruşu çok açıktır.

Tüzük öncelikle “Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonu” kurulmasından bahseder. İsminden sanki bu komisyon fuhuşla “mücadele” edecek, fuhuş yapılmaması için tedbirler alacak gibi anlaşılır. Fakat tüzüğün içeriğinde buna dair herhangi bir düzenleme yer almaz. Aksine tüzüğün tamamı, kadınların genel kadın olarak fişlenmesi (“tescili” diye geçiyor, halk arasındaki adıyla “vesika alması”), periyodik sağlık muayenelerinin yapılması ve çeşitli diğer idari işlemleri içerir. Hal böyle iken devletin esasen fuhuş yapılmasını önleme gayretinde olduğunu düşünmek pek mümkün değil. Fakat buna rağmen Tüzük içinde sık sık “fuhuşun zararları” (Madde 4/b), “namuslu kimseleri fuhuşa ve ahlaksızlığa tahrik ve teşvik edenlerin tespiti” (Madde 13/c), “namuslu hayata dönmesini sağlayacak tedbirler” (Madde 20,) “kadınları fena hayatlarından vazgeçirmek için hayır dernekleri himayesi” (Madde 109) gibi altı hiçbir şekilde doldurulmayan ifadelerle fuhuşun karşısındaymış gibi bir imaj çizilmeye çalışılmıştır.

Genel kadın tanımında (Madde 15) “erkeklerle münasebet” yer alır ve fahişe olmak için kadın cinsiyetinde olmak şarttır. Bu durumda cinsiyet değiştirmemiş translar ve erkek fahişelere dair herhangi bir düzenleme bulmak mümkün değildir. “Mükerreren ve birçok erkekle münasebette bulunan kadının fuhuşu sanat edindiğinden şüphe edilir” (Madde 20) Dikkat ederseniz münasebetin bir ücret karşılığı olup olmadığı meselesine hiç değinmemiştir. Kadın için kocası dışında bir erkekle “münasebeti” her şekilde fuhuş şüphesi olarak görür. Tüzük 1961 tarihinde yayınlanmış, 1973 yılında da değişikliğe uğramıştır. Dünya 68 Kuşağının özgür cinselliğini konuşurken Türkiye kadının nikah olmadan yaşadığı cinselliğinin fuhuş şüphesi olmasıyla meşguldür. Pek tabii bir erkeğin birden çok kadınla münasebette bulunması konusunda herhangi bir düzenleme yapılmasına gerek duyulmaz.

Tüzük, genel kadınların sağlık muayeneleri meselesini çok sıkı tedbirlere bağlamış ve çok ciddi yaptırımlar öngörmüştür. Kadınlar izinde dahi olsalar haftalık olarak sağlık muayenesinden geçmekle yükümlü tutulmuş, hastalık tespit edilmesi mutlak tedavi şartına bağlanmış, tedavinin reddi de fuhuş ruhsatından men edilme yaptırımına bağlanmıştır. Öte yandan herhangi bir periyoda bağlanmadan, bir teftiş esnasında zührevi hastalığından şüphe edilen (müşteri) erkek bakımından sadece adresinin alınması ile yetinilmiştir (Madde 88). Bu erkeğin herhangi bir sağlık taramasından geçmesi, tedavi olması vesair beklenmez. Düzenlemedeki esas gaye kadınların değil erkeklerin sağlığını korumaktır. ‘Kamu sağlığı’ ifadesindeki ‘kamu’, erkeklerden oluşur.

Tüzük evlilik müessesini de elbette ki kadınlar açısından tek taraflı bağlayıcılığı olan bir kurum olarak görmektedir. Genel ev açmak isteyen kadınların başvurusunda kocalarının onayı olduğuna dair noter onaylı belge aranırken (Madde 51/f), genel ev açmak isteyen erkekler bakımından böyle bir belgeye ihtiyaç duyulmaz. Yine 1973’te ilave edilen ek maddede genel kadın olarak evli kadının çalıştırılması yasaklanmıştır. Fakat evli erkeklerin müşteri olarak kabul edilmemesi konusunda herhangi bir düzenleme yer almaz. Evli olmak erkeği değil, kadını bağlar.

Son olarak, Tüzük devletin kadın-kız kelimeleri konusundaki bakış açısını da açık şekilde ortaya koymaktadır. Bilindiği üzere kadın “erişkin dişi” anlamına gelir, bu durumda 18 yaşın üstündeki dişilere kadın denmesi gerekir. Oysa Tüzükte defaatle “21 yaşını bitirmiş kadın veya kızlar” ifadesine yer verilmekle kadın dendiğinde “başından bir cinsel deneyim geçmiş insan”ı ifade etme maksadı açıkça ortaya konmuştur.
Erkek kanun koyucu tarafından, erkek vatandaşlar daha steril hizmet alabilsinler diye, erkek polisler tarafından uygulanması öngörülen, erkek zihniyetin ürünü bir Tüzük hazırlanmıştır. Ayrıntılarını merak edenler 19.04.1961 tarihli Resmi Gazete’den inceleyebilir.

Twitter’dan Kısa Kısa…

0

Twitter’da şakıyan kadınlardan güldüren, düşündüren, sorgulayan sözler… Dişital Tweet’ler…

 

Neden DiŞital Dönüşüm?

0

Dijital Topuklar olarak iki seneden biraz uzun bir süre önce yola çıktığımızda, konuşmak istediğimiz konular dijital platformlarda içerik üretimi, bu içerikleri üretir ve paylaşırken dikkate alınması gereken etik sorumluluklar, bu sorumluluklarda sadece -şimdi Etki Liderleri olarak tanımladığımız- içerik üreticilerinin değil, onlarla işbirliği yapan marka ve ajansların rolleri; çocukların dijitali kullanımı ve dijitalde çocukların kullanılması, girişimciliğe ilham veren örnekler… idi…

Feminizm, her ikisi de kadın olan bu platformun kurucularının doğal gündemi olmasına rağmen, içerik olarak masaya ilk koyduğumuz konulardan biri değildi.

Artık öyle…

İki senede çok şey değişti, hem toplumsal, hem de kurumsal anlamda…

Toplumsal Değişim

Öncelikle bir Özgecan vakası yaşandı… 2015 yılında, henüz 22 yaşındayken saldırıya uğrayan bu genç kadının ölümü, Twitter’daki #sendeanlat etiketi altında binlerce kadının geçmişte yaşadıkları saldırıları ifşa etmelerine sebep olurken, etkisi dalga dalga yayılarak birçok kadına güç verdi.

Geçtiğimiz senenin sonuna doğru Hollywood’da patlak veren Weinstein skandalının ardından ortaya çıkan #MeToo kampanyası da, kurumsaldan topluma yayılması adına ilgi çekiciydi.

Kurumsal Değişim

“Kadın-erkek eşitsizliği sadece kadınları değil; her yaştan kadını ve erkeği, kısacası hepimizi etkileyen bir insan hakları meselesidir” diyen Birleşmiş Milletler, 2014 yılının Temmuz ayında HeForShe kampanyasını başlattı.

2015 yılında Türkiye’de başını Koç Holding’in çektiği birçok kurumsal marka bu kampanyaya destek vererek erkek çalışanlarını HeForShe hareketine katılmaya davet etti.

Yakın zamanda, yine UN Women’in geliştirdiği Women Empowerment Principles (WEPS) – Kadının Güçlenmesi Prensipleri ile, kadınların, tüm sektörlerde ve her düzeyde, ekonomik yaşamın içinde yer alabilmelerini sağlamak amacıyla geliştirilen 7 ilkeyi imzalamak üzere şirketlere çağrıda bulunuldu. Türkiye’den birçok şirket, bu ilkelerin altına imza attı.

Türkiye’de yerel dönüşümün en radikal örneklerinden biri TÜSİAD’da yaşandı. Geçtiğimiz Ocak ayında alınan bir genel kurul kararıyla, derneğin isminin, “tüm üyelerini kapsayacak, dernek amaç ve faaliyetleri ile eşgüdümlü olacak ve 21. yüzyılın gerek ve ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde” Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği olarak değiştirilmesine karar verildi.

DiŞital Dönüşüm

Bütün bu gelişmeler, dijital dünyanın dönüştürücü gücü sayesinde hız kazanıyor. Bir yandan yeni nesil teknolojinin farklı sektörlerde köklenmeye başlamasıyla birlikte birçok şirket “dijital dönüşüm”ü gündemine alırken, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, gerek toplumsal gerek kurumsal boyutta tartışılıyor olması, tüm bu dönüşüme “Dişital” bir boyut katıyor.

Dijital Topuklar olarak, her ne kadar gidilecek çok yol olsa da, her ne kadar bazı girişimler sadece sembolik olarak başlasa da, feminizm ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin giderek daha da yüksek sesle konuşuluyor olmasını memnuniyetle karşılıyor, bu “Dişital Dönüşüm”ün tam ortasında yer almaktan büyük heyecan duyuyoruz.