Ana SayfaDİŞİTAL SESLERMeyve Verip, Kökleneceğin Toprağı Buldun Mu?

Meyve Verip, Kökleneceğin Toprağı Buldun Mu?

Zor zamanlar geçirdim. Özellikle iş hayatımda ve kariyerimle ilgili. Çok çabaladım, emek verdim ama karşılığını alamadım. Kendi hatalarım da oldu, başkalarının hatalarının sonuçlarını da ödedim, aynı hepimiz gibi. Sonra durdum ve düşündüm.
Nerede neyi yanlış yaptım?
Neyi daha farklı yapmalıydım?
Bundan sonra hayatımda neleri nasıl değiştirirsem bu gidişat değişirdi?
Sorularım çok değerliydi ve ama ben o zaman bunun farkında değildim…
Kendini Sorgulamaya Başladığın An
Kendinle ilgili bir şeylerin seni rahatsız etmeye başladığı an, insanın hayatında kıymetini bilmesi gereken anlardan. Çünkü her şeyin başladığı yer orası ve sen artık eskisi gibi olmak istemediğini anlayıp, ne olursa olsun ileri doğru, değişime doğru adım atma ihtiyacı ile yanıp tutuşabiliyorsun. En azından ben de böyle oldu. O kadar duvara sıkışmıştım ki, o zamana kadar belirsiz olan şeylerden bir miktar rahatsız olan ben, “hiçbir şey şu anki halimden ve yaşadıklarımdan kötü olamaz” diyerek, kendimi neredeyse bilinmezin kucağına attım. Benim için çok önemli bir eşikti. İyi ki olmuş, iyi ki yaşamışım ve iyi ki dönüşüme doğru cesaretime sarılıp, harekete geçebilmişim. Bugün bakınca, atmamış olmayı düşünemiyorum bile.
“Peki, bu adımı atmak sen de ilk neyi değiştirdi?” diye soracak olursanız şunu söyleyebilirim: Kendimin ve gerçek potansiyelimin farkına varmak oldu. Ne kadar güçlü olduğumun, aslında aynı anda birçok şey yapabildiğimin ve bunların hepsinde belli bir kalite odağını koruyabildiğimi anladım. Çalışmayı, üretmeyi, sürekli kafamda bir şeyler geliştirmeyi ne kadar sevdiğimi anladım. O zamana kadar iş hayatında sürekli “gelişime açık” alanlarımı konuşmaya alışkındım, halbuki asıl önemli olan “güçlü” yanlarımdı. Kendimin hangi konularda daha iyi olduğumu, neleri daha zevk alarak yaptığımı, neleri yaparken mutlu olduğumu, mutlu olduğum için de aslında nasıl daha başarılı olduğumu anladım. Bunları anladığımda, yani kendi potansiyelimle tanıştığımda 35 yaşındaydım.
POTANSİYELİNİ YAŞA!
Potansiyel ben de güzel çağrışımlar yaratan, tertemiz bir kelime. Performans gibi, kaygı, endişe ya da başkasının gözünden kendini değerleme/değerlendirme gibi sakıncalı tınıları yok. Üstelik “performans” kelimesi gibi, kurumsal hayatın etkisiyle yıllar içinde kirlenmiş de değil. “Potansiyel” kendi içine yaptığın, sakin bir yolculuk gibi; çok kişisel, çok biricik, kendini daha iyi anladığın, tanıdığın, yeniden tanımladığın ve hatta tamamladığın bir macera. Başkasının seni değerlendirmesinin hiç öneminin olmadığı, önemli olanın senin kendi gözündeki öz değerin olduğu ve zamanla bu değerin artışını şükranla gözlemlendiğin müthiş bir kendinle karşılaşma anı.
Ama kolay bir hikaye değil; zaman, emek ve farkındalık isteyen bir süreç ve biraz da içsel bir yolculuk. Sınırlarımızın ne olduğuyla, o sınırlara yürümek isteyip istemediğimizle, sınırlarımızı aşarsak ne olacağını ne kadar merak ettiğimizle ve orada olacakları ne kadar satın alacağımızla, kısaca risk iştahımızla ve konfor alanımızın dışına ne kadar çıkabildiğimizle direkt ilgili bir durum bahsettiğim.
Bu arada hiçbir şey öyle pat diye olmuyor. Tüm anlattıklarım bir sürecin aşamaları ve herkes bunları kendi zamanında yaşıyor. Bir gün bir noktaya geliyoruz ve artık o noktadan sonra, senaryoyu değiştirmek ve yeniden yazmak gerekiyor. O noktanın adına her birimiz başka isimler verebiliriz, köşeye sıkışmışlık, acı çekmek, artık ilerleyememek, bir devrin sonu vs… Adına ne dersek diyelim, orası “sıfır” noktası ve oradan bambaşka bir hikayeyle çıkabilmek gerekiyor ve işte tam da orada aslında sizi ileriye taşıyacak şeyin, performansınız değil de, “potansiyeliniz” ve “onunla yapacaklarınızın bilincinde olmak” olduğunu anlıyorsunuz. Bu farkındalıkla da sonunda “meyve vereceğiniz, köklenip belki başkalarına gölge olacağınız” toprağı bulmaya giden yola giriyorsunuz. Ondan sonra da zaten bambaşka hikayeler başlıyor…
Senaryoyu değiştirmeden, döngü kırılmaz.
Senaryo senin ve onu değiştirecek aksiyonu alabilmek de tamamen senin elinde. Senaryonu değiştirmek istemiyorsan, demek ki orada hala beslendiğin, farkında olmasan da sana iyi gelen “bişey” var. “Hiç kimse yeteri kadar canı yanmadan, harekete geçmiyor.” Senaryonu değiştirecek gücü kendinde bulamıyorsan, henüz yeteri kadar acı çekmemişsin demek ki. Ama o zaman da, mevcut durumundan şikayet etmeden devam edip, bunun sorumluluğunu da almak lazım. Yabancıların “accountable” olma dedikleri durum tam olarak da bu. Yaptığın şeyin sorumluluğunu her şekilde alabilme ve sonucunu iyi ya da kötü olması farketmeden, her haliyle karşılayabilme durumu. Bence biraz da “yetişkin” davranışı sergileyebilmekle yakın anlamlı. Bu arada, cesaret ve aksiyonunuz tamamen sizin içinizden, gücünüzden gelecek. Aksiyonunuzun ne. olacağını siz zaten zamanı gelince hissedeceksiniz. Tecrübeyle sabit.
Son söz:
Hayatınızda bir şeylerin değişmesini gerektiğini hissediyorsanız, değişim zamanı gelmiş demektir. Bırakıp gitmek gerektiğini hissediyorsanız, gitme vakti gelmiş demektir ve bazen, o kapıyı açıp çıkmak ve taze havayla karşılaşmak inanın size çok iyi gelebilir.
Hepimizin, meyve verip, kökleneceğimiz toprağı bulması en büyük dileğim.
Eminim bulacağız.

Kaboompics .com adlı kişinin Pexels‘daki fotoğrafı

Dijital Topuklar’da yazılan yazılar, yazarın bakış açısı ve fikirlerini yansıtmakta olup, Dijital Topuklar’ın görüşlerini temsil etmeyebilir.

1 YORUM

  1. Ne güzel bir yazı olmuş, yıllar önce kadın müdürümün 3 yıl süren (Benim fazla dirayetli davrandığım için geç farkettiğim) mobbingine maruz kalıp işten çıkarıldığımda önce bir haksızlık ve hayal kırıklığı, ardından da rahatlama ve özgürlük hissedip değerinin biöineceği başka topraklar bulma sürecini çok iyi ifade eden bir yazı olmuş

Anonim için bir cevap yazın İptal

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read