Ana SayfaDİŞİTAL SESLERDüşünmek ya da Düşünmemek...

Düşünmek ya da Düşünmemek…

Korona günlerinde düşünmek ya da düşünmemek.
İşte bütün mesele bu!

Nisan ayı içinde 30. yaşımı karşılayacağım.

Hayat ben planlar yaparken başıma gelen şeyler olmasaydı bu yeni yaşımı başka bir yerde başka şekilde kutlayacaktım.

Ancak kendimi ev karantinasında kafama üşüşen bir sürü düşünce ile baş etmeye çalışırken buldum.

Tarihe yazılacak günlerden geçiyoruz. Şu sıralar ne kadar kalıcı bir şeyler bırakırsak o kadar iyi diye düşünüyorum. Bu sebeple 30. yaşımı Korona günlerinde karşılarken aklıma gelen 30 düşünceyi sıralayıverdim.

Maksat içimiz temizlensin, dönüp bakınca neymiş ne olmuş diyeceğimiz kalıcı izlerimiz olsun…

İyi ki doğdum!

  1. İnsanın her şeye alışma hızı çok ürkütücü. Bir gün bile tamamen evde kalınca bunalan insanlar olarak neredeyse 4. haftamızı geride bırakıyor olmamız ve bunun bile normalleşmesi düşündürücü. Bir yerlerde görmüştüm, alışma özelliğimiz olmasa ölümcül olduğumuzu bile bile yaşamaya çalışırken delirirdik diye, bu da aynı kapı sanıyorum.
  2. Varlığımıza sürekli bir anlam yükleme peşindeyiz. Evde de olsak öğrenelim, webinarlara katılalım, spor yapalım, ekmek pişirelim… Sistem elimizden aylaklık hakkını çoktan almış. Bir pandemi yaşıyoruz, ömrü hayatımızda çok az göreceğimiz bir durum muhtemelen ama hiçbir şey yokmuş gibi kalkıp ekmek yapabiliyoruz. Çünkü durmamız yasak…
  3. İnternetin olmadığı zamanlarda karantinalar nasıl geçiyormuş acaba? Bilgi akışları, evde geçirilen zamanlar, sevdiklerimiz ile iletişim. Nasıl olurdu? Nasıl oluyordu? Aslında elektrik olmadan insanlar nasıl yaşıyordu gibi bir soru bu ama işte merak…
  4. Korona bile kadınlara acımasız. Eve kapanınca şiddet oranları geçen yılın aynı dönemine oranla %38 artmış, sadece korona döneminde 21 kadın öldürülmüş. Kim korkar koronadan, değil mi?
  5. Hani herkes sağlıklı yaşam için ekmeği bırakmıştı?
  6. İki story önce “Bugünlerde kalbim dışarıda çalışmak zorunda olan herkesle!” deyip iki story sonra bir e-ticaret sitesinden kaş kirpik bakım serumu linki paylaşan şuursuz influencerları ne yapmalı? Kargo çalışanlarının iş yükünü lütfen ama lütfen azaltın.
  7. Meslek hastalığım da olabilir tabii ama Sağlık Bakanı’nın her akşam sunumlarını kocaman ve ekrandan asla okunmayan kartonlarda yapması yerine daha hızlı, dijital bir şeyler düşünülemez mi? Sadece soruyorum…
  8. Her akşam rakamlar açıklanırken hastalık belirtileri taşıdığını düşünenler olarak biz kaç kişiyiz? Ne zaman rakamlar açıklanıyor, benim boğazda geçici bir yanma, baş ağrısı, sıcaklık basması. Psikoloji, sen büyüksün!
  9. Türklerin ‘home office’ ile imtihanı diye ayrı bir belgesel çekilmeli. Evden çalışmak, evden her an çalışmak ya da “Aman evdesin zaten canım yapsan ne olur…” demek değil. Lütfen sakin olalım, bilgisayarlarımızı yavaşça yerlerine bırakalım.
  10. Tüketilen çay & kahve miktarlarını online olarak izleyebileceğimiz bir panel olsa keşke.
  11. Hala doğru maske kullanımına dair net bir bilgi olmaması değişik değil mi?
  12. “Evden çalışırken kameran açık olsun.” diyen işverenler olduğunu duydukça hangi dijital dönüşüm çağı diye insan sormadan edemiyor.
  13. Tam olarak hangi anda elimizi yıkayarak kendimizi hastalıktan koruduk acaba? Çamaşır suyu reklamlarındaki gibi ölen mikropları görebileydik iyiydi.
  14. Kaliteli uyku dünyanın en büyük zenginliğiymiş.
  15. Aman hep aynı şeyleri yapıyoruz demek büyük şımarıklıkmış.
  16. Her konuya hemen adapte olabilenleri kıskanıyorum. Dedikleri gibi gerçekten uzaylı gelse, “Bu akşam Instagram canlı yayınındayız, merak ettiklerinizi uzaylı arkadaşımıza soracağız!” diye anında içerik üretebilecek insanlar var.
  17. Sağlıkla bu süreci atlattıktan sonra kuaförler ve güzellik salonlarındaki randevu kapma savaşlarından çok korkuyorum.
  18. Kuaför demişken… Ülkede kaçak saç kestirme diye bir konsept oluştu. Boş bir depoda adamın birini berberi ile birlikte kaçak saç sakal tıraşı esnasında basmışlar, Twitter’da gördüm. Suçun tanımı da her şey gibi değişiyor.
  19. Şu günlerde herbokolog arkadaşlarımız ne kadar çok değil mi? Gündem ister ekonomi, ister kadına şiddet, ister salgın… Hiç fark etmez, onlara yeter ki konuşacak bir konu verin. Saatlerce boş boş konuşabilirler. Üstelik anayasada bu bir suç bile değil, ne güzel dünya.
  20. İnsanın bir başka insana muhtaç olması asla geçmiyor. Genelde bebekler için geçerlidir bu, onların muhtaçlığı kalbimizi ısıtır. Kocaman insanlar için daha çok geçerli olduğunu da görüyoruz. İnsan her zaman yanında birini istiyor. Bir dokunuş, temas, sohbet, bir kitleye, gruba ait olma hissi, bağlılık. En çok bunu anlıyoruz ve arıyoruz sanıyorum bu günlerde. İnsanız, aciziz ve muhtacız. Markaların TV reklamlarında hep bir ağızdan verdikleri birliktelik mesajı da bunun ispatı gibi.
  21. İnsan olmadan da doğa ne güzel işliyor. Hatta daha da güzel işliyor. Hava kirliliği azaldı, hayvanlar rahat bir oh çekti. Buradan da öğreneceğimiz çok şey var ama ne acı ki sokağa çıktığımız ilk gün bu düzeni bencilce yine bozacağız.
  22. Dilin, toplumun aynası olduğunu her gün yeniden görüyoruz. Enfekte vaka, karantina, kuluçka dönemi, süreci iyi yönetmek, klinik araştırma, aşı, pandemi, dijital, online, webinar, home office, ücretsiz izin, kısa dönem ödeneği, dönüşüm, çağ, sağlık, tedbir, kolonya… Gündemi hiç bilmeyen birine bile sadece bu kelimeleri verseniz, şu sıralar neler olduğunu az buçuk tahmin eder.
  23. Çinli ırkçılığı yapmadan önce bir durup düşünmek gerekiyor. Bir şeyleri yemek ya da yememek kültürel bir alışkanlıktır. Sizin yediğiniz minik sevimli kuzular da bir başkasına vahşi geliyor olabilir, unutmayın. Aşağılayarak içinizi rahatlatacaksanız siz bilirsiniz, ama konunun doğruluğunu ya da yanlışlığını işi bilenlere, uzmanlara bırakın. Vahşi hayvan yemenin neden yanlış olduğunu onlar anlatsın. Siz Twitter’a “pis çekikler!” yazınca vahşi hayvan pazarındaki satıcılar ağlayarak tezgahlarını toplamıyor. Ama dünyanın her yerindeki Asyalı öğrenciler arkadaşları tarafından aşağılanarak bunalıma giriyor. Nefret kültürünü körüklemek, virüsten daha tehlikeli.
  24. Özgürlük tanımının da bu kadar geniş yelpazade olması beni heyecanlandırıyor. Marketten rahatça alışveriş yapabilmek, bir arkadaşına sarılabilmek, uçağa binebilmek, ofise gidebilmek özgürlükmüş. Ama yarın yine “8-5 ofise gitmek zorundayım, bunun nesi özgürlük!” deriz. İnsanız.
  25. Sağlık çalışanlarının, öğretmenlerin, kargo, temizlik, restoran emekçilerinin kıymetini gerçekten anlamışızdır umarım.
  26. Normale nasıl döneceğiz diye korkmak anlamsız, normal dediğimiz 2-3 gün içinde gelişen bir alışkanlıktan başkası değil. Bundan iki ay önce birisi çıkıp “Haftalarca evde kalacaksınız, bir salgın dünyayı ele geçirecek!!” deseydi muhtemelen delirirdik. Ama bakın alıştık. Müsterih olunuz.
  27. Şu dönemde düşmek, kaygılara kapılmak, mutsuz olmak ‘normal’. Sosyal medyanın ilüzyonuna kapılmamak ‘sağlıklı’.
  28. İşin tanımları ciddi anlamda değişiyor bu bir gerçek. Biz bu golü yapay zekadan beklerken, salgın daha hızlı davrandı, bazı sektörleri sildi bitirdi. Belki de küresel anlamda ekonomik bir çöküş gerçekleşecek. Herkes, hayatta kalabilmek adına her şartta işleyecek bir yetkinliğini geliştirmek üzere çalışsa iyi olabilir. Bugün işimi kaybetsem ne yaparak hayatta kalabilirim sorusu iyi bir başlangıç olabilir.
  29. Evde kalınca boşanmalar artmış. İnsan insanı seyahatte değil karantinada tanıyor zaar.
  30. Çok zor, kaygılı, endişeli dönemlerdeyiz, bu bir gerçek. En azından bittiğinde anlatacak bir hikâyemiz olacak. Bu da günün pollyannacılığı olarak kalsın burada.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read