Ana SayfaFEMİNİZMBağırtılar Çağında Cılız Sesler

Bağırtılar Çağında Cılız Sesler

Elimde, “hayır” demekle ilgili yıllar önce katıldığım bir atölyeden kalan broşüre bakıyorum. Hayır dememde sorun yok, hayır demekten çekinmiyorum, hayır diyebilirim ve bu bir sorun değil… ve hayır’a dair cümleler uzayıp gidiyor. Bir başkasına hayır diyebilmek için kendine duyman gereken minimum sevgi ve saygı seviyesi nedir? O seviyeye ulaşıncaya dek yoluna çıkıp seni örseleyen, zar zor edindiğin mevcut özgüvenini de geçersizleştiren insanlardan sakınmak için hangi rotalardan yürümek gereklidir? İnsan ilişkilerinden koşarak kaçmak mı lazım, bir köşeye saklanıp tehlike geçene kadar sessizce beklemek mi, yoksa bir cesaretle ha gayret “hayır” demek mi?

Oysa bu toplum, kız çocukların hayır’larını hiçbir zaman duymadı. Çocukken cılız ve kararsız da olsa dilimizden bir hayır kelimesi çıkardı. “Hayır, istemiyorum” demene rağmen yedirilen yemekler, giydirilen kıyafetler, gidilen yerler. “Hayır, öpme” demene rağmen seni kovalayıp yakalayıp öpen yetişkinler. “Hayır, istemiyorum, korkuyorum” demene rağmen üzerine çullanan (kendisine de toplum tarafından erkeklik böyle öğretildiğinden, suçu ve masumiyeti tartışmalı olan) oğlan çocuklar. Hayır demene rağmen karşında beliren sorgular bakışlar, yadırgayan bakışlar, anlamayan bakışlar ve en nihayetinde hayır’ını duymazdan gelmeyi sevgi zanneden insan yüzleri…

Kendimiz için en iyisinin ne olduğuna, yapılması gerekenin ne olduğuna, normal olanın ne olduğuna, neyi istememizin makul/neyi istememizin kabul edilemez olduğuna hep başkaları tarafından karar verilen, bu esnada dilimizden dökülmeye devam eden tedirgin hayır’ların hiç kimse tarafından duyulmayışını ve boşlukta kaybolup gitmesini izleyen kız çocukları büyüdüklerinde ne yaparlar? Hayır diyebilmek için atölyeler düzenler, birbirlerinin seslerinden hayır’ları dinlerler, konuşurlar, yirmi beş yaşına gelmiş ve hayır demenin en doğal hakkı olduğunu ancak keşfetmiş şaşkın zihinlerinde öfke ve rahatlama aynı anda belirir. Öfke; çünkü madem hayır demek benim hakkımdı, bunu demeliydim, diyebilmeliydim ve dedim, öyleyse bunca zaman sarf ettiğim onca hayır’lara ne oldu? Nasıl hiç kimse tarafından duyulmadılar, nasıl kabul edilmediler, yok sayıldılar? Boğazımda takılıp bazen birkaç saat bazen birkaç yıl beklettiğim ve en sonunda yutkunmak zorunda olduğum o hayır’lar ne oldular? Rahatlama; çünkü en azından hayatımın bundan sonrasında bu kelimeyi kullanmaktan korkmayacağıma dair bir inancım var. Kendimi içinde olmak istemediğim, kabul etmediğim durumlarda bulmamak için ağız dolusu haykıracağım hayır’ları, geçmişte ziyan olanlar hayır’larımın da gönlünü alırcasına. Fakat olmuyor.

Hayır demenin hakkımız olduğunu öğrendik, nasıl hayır diyebileceğimizi öğrendik ama bir yerlerde bir sorun var. Ses bizden çıkıyor fakat hala duyulmuyor. Ötekine ulaşmıyor. Hayır’lar bu sefer bizden çıkarken değil, diğer insanlarda yankısını bulurken cılızlaşıyor. Oysa yürümek bir dengesizlik halidir. Bir adım attıktan sonra bir adım daha atabilmek için, yani iki adım arasındaki o saliselik dilimde, dayanaksızlık ve dengesizlik içindeyizdir. Hayır demeyi öğrenen yetişkin kadınlar olduğumuza inanıyorduk, oysa yalnızca bir adım atıp sonrasında düşüyor, yürüyemiyoruz. Çünkü biz kendi sesimizi duymayı, başka kadınların sesini duymayı, anlatmayı ve dinlemeyi, yani adım atmayı öğrenirken üzerinde yürüdüğümüz zemin değişti. Artık görsel ve işitsel bağırtılar çağında yaşıyoruz. Tam anlamıyla “bağırtı” ve sesi kısmak da mümkün değil. Herkesin herkese dair her şeyi bildiği bu çağda, kadınlar olarak, ilgimizi çekmeyen, katılmadığımız, yanlış bulduğumuz, sevmediğimiz ya da saygı duymadığımız pek çok söylemi görmek/işitmek zorunda kalıyoruz. Bizi tanıyan ya da tanımayan insanların yaşamımızı nasıl daha kaliteli idame ettirebileceğimiz hakkındaki düşüncelerine maruz bırakılıyoruz.

Sosyal medya özellikle de bu günlerde kadına yönelik duygusal ve psikolojik şiddetin en çok arttığı alan olma özelliğine sahip. Bugün sporlar yapıldı mı? Karantina günlerinde kadınlar kilolarına dikkat etmeli. Detox uyguluyor musun? Uyku düzenine dikkat ediyor musun? Hangi diziyi izliyorsun, onun modası geçti, bak bunu izle bu daha iyi. Evdeyken neler dinliyorsun? O müzikler insanı daha da bunalıma sokar, bak şurada sosyal medya üzerinden canlı performanslar var, linki aşağı bırakıyorum. Hangi yemekleri yapıyorsun? Bu dönemde dikkat etmek lazım. Evdeki boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun? Al bak sanal müze linkleri, kitap listeleri, film önerileri, ev içi aktiviteleri, linki aşağıda…

Toplum evden çıkamazken bile, bu sefer de evin içindeki kadına nasıl yaşaması gerektiğini söylemenin bir yolunu buluyor. Bu durumu oldukça ilginç buluyorum. Hayır’ları duyulmayan kız çocukları olarak büyüyüp hayır diyebilen kadınlara evrildik ki bu çok önemli ve değerli. Ancak bu kez de bize neye “evet” dememiz gerektiğini anlatıp duran dış sesler arasında kendi sesimizi bulup dinlemek zorundayız. Muhatap değişse de, sesin şiddeti ve yöntemi değişse de, bağırmak bağırmaktır. Popüler kültür ve sosyal medya aracılığıyla maruz kaldığımız “bunu yapmanın en iyi ve en doğru yolu budur, sen de bunu böyle yapmıyorsan sende bir sorun var demektir” zorbalığına maruz kalmamak için uzaklaşmak istediğimde, adım atabilmek için gereken ilk kuvveti ve ilk hevesi yine o sihirli kelimede buluyorum: Hayır!

Hayır, sırf insan olduğun için seni sevmek ve sana saygı duymak zorunda değilim. Bunlar ilişkilerde bir önkoşul olarak karşı tarafa verdiğimiz şeyler değildir; insanın içinde beslediği, büyüttüğü, yeşerttiği, süslediği bir şeydir. Ve hayır sen bu sevginin ya da saygının öznesi değilsin; çünkü zannedildiğinin aksine, sırf kadın olduğum için yeryüzündeki her şeyi, herkesi sevmek, herkese dair bir ilgi ve şefkatle dolup taşmak zorunda değilim. Seni neden sevmem gerektiğini bilmiyorum, neden saygıyı hak ettiğini düşünüyorsun bilmiyorum, seni neden dinlemem gerekiyor, sana neden katılmam gerekiyor, söylediklerini neden yapmam gerekiyor, bilmiyorum. Hayır, herhangi bir konuda ne düşündüğünü merak etmiyor olabilirim, katılmıyor olabilirim, günlerimi senin doğru olduğunu düşündüğün biçimde geçirmek istemiyor olabilirim. Ben benim ve neyi ne zaman nasıl yapmak istiyorsam o biçimde yapacağım.

Hayır, karantina günlerinde kadınlar mutfaktaki marifetlerini sergilemek istemiyor olabilirler. Hayır, bugünle geçtikten sonra fit bir görünüme sahip olup olamayacağımız, kilo alıp almayacağımız, formumuzu koruyup koruyamayacağımızın hiçbir önemi yok. Hayır, zannedildiğinin aksine sırf kadın olduğum için tabiat ana rolünde olmak zorunda değilim; sürekli bir şeyler büyütmek ve yetiştirmek mecburiyetim yok. Eğer canım bugünü verimli geçirmek istemiyorsa, buna hevesim ya da halim yoksa kendimi yorgun bitkin ve mutsuz hissediyorsam, gelecekten ötürü kaygılarımı sakinleştiremiyorsam (ki bu çok normal) öyleyse bugün yalnızca bu günü yaşayacağım. Hayır, lütfen linki aşağıya bırakma, kadınları rahat bırak.

Photo by cottonbro from Pexels

 

Dijital Topuklar’da yazılan yazılar, yazarın bakış açısı ve fikirlerini yansıtmakta olup, Dijital Topuklar’ın görüşlerini temsil etmeyebilir.

1 YORUM

  1. Kadınları yönlendirmek, baskılamak, kontrol altındaki tutmak ve onlar adına neyin daha iyi olabileceğine karar vermek yetkisine sahip olduğunu düşünen erkeklerin ne yazık ki bu yazıyı okuduktan bir farkına varma veya aydınlanma yaşamayacaklarını düşünüyorum. Çünkü bu yazıyı okuduktan sonra yazarın ne tür bir mesaj vermek istediğine dair bir anlamlandırma kapasiteleri olsaydı ‘o insanların’ zaten kadınlara sınır çizme yetkisini kendilerinde görmezlerdi. Lakin değerli bir yazı teşekkürler 🙂

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read