Bitmeyen Yolculuk: Ebeveyn Olmak

Hafta sonu mesaimin(!) son saatlerinde biraz rahatlamak için babacığımın bahçesinden aldığımın limonlu melisa çayını içerek, kendime zaman ayırma vakti… Bir yandan içimde biriken tüm duyguları bu satırlara yazmak, rahatlamak ve sanki bir dostla sohbet ediyor gibi dökülüverme zamanı. Tüm bir hafta sonu bedensel ve beyinsel olarak o kadar çok çalıştım ki;  çocuklar, ev işi, oyun ve yemek kıskacında, hem çok yorucu ama yine de ben her şeye yetebiliyorum başkaldırısı ile geçti. Yoğun bir işte çalışıyorum ve ikiz çocuklarım ile nefes alabildiğim tek zaman, çocuklarımın alt kattaki dede ve babaannesine özgür vakit geçirmek için indiği 2 saatlik zaman dilimlerinden ibaret. Eşim elinden gelebildiği kadar ortak olmaya çalışsa da anne kadar özverili olamıyor maalesef bizim hikayemizdeki bu ebeveyn yolculuğunda!

Bugün çocuklarla parka giderken ikisinin de elini sıkı sıkı tuttuğumda, kendi çocukluğum gözümün önüne geldi. Ben annesinin kuzusu olan, iki dakika annesinden ayrı kalamayan, ya anneme bir şey olursa ben ne yaparım diye kalbi sıkışan bir çocuktum… Ama şimdi aynı şehirde olmamıza rağmen çoğu zaman telefonla görüştüğüm annecim benden mental olarak çok uzakta. İnsanın hayat odağı nasıl da değişiyor, hayatının ilk 7 yılı neredeyse annenim merkezinde, sonraki yılları ise arkadaşlar, sevgili, iş ve kendi çocuklarımın odağında geçti ve hale geçiyor. İnsan hep önüne bakıyor derler ya, gerçekten de öyle, seni yetiştiren anne-baba bir süre sonra sağlıklı olduklarını bildiğin sürece, ara sıra ziyaret edip gönüllerini aldığın yaşlı insanlar olup çıkıveriyor. Kuşaklar arası yaşam ve görüş farkı, kendi hayatına müdahale ettirmeme çabası, geçmişten kalan hesaplaşmalar derken bir bakmışsın uzaklaşıvermişin seni dünyaya getiren insanlardan. Önceliklerin hep kendin, çocukların ve eşin oluveriyor. Çünkü onlar şimdiyi temsil ediyor, ebeveynler ise geçmişi.

Bunu düşününce acı hissettim yüreğimde, aynı duyguyu benim de kendi çocuklarımda hissedeceğimi biliyorum. Hayat ileriye doğru aktıkça geride olanların izleri flulaşıyor. Yeni anılar eklendikçe hayatımıza, eskilere düşen pay gitgide azalıyor. Ebeveynler güvenli limanlarımız gibi yardım istediğimizde, çaresiz kaldığımızda sığındığımız durgun sular misali oluveriyor. Mesela çocukları bazı hafta sonları onlara bırakıp eşle kaçamak yapabilir, işten izin alamadığında hasta çocuğunu doktora götürmelerini sağlayabilirsin. Varlıkları çok büyük rahatlık, zamansız yitip gitmeleri ise tarifsiz boşluk gibi olsa gerek.

Elleri titreyen, yüzü buruşmuş, kulakları az işiten, köyünde tek başına yaşayan eşini yıllar önce kaybetmiş, 10-15 torun sahibi kınalı saçlı yaşlı nineler vardır ya, hani çocukları birer birer el ayak çekmiştir hayatından, sadece bayramlarda yanına uğrayıp çok özlediği torunlarını koklattığı evlatları vardır. İşte bu nine ebeveynlik yolculuğunun son durağını yaşıyor olsa da torunlarının gözünde hep o yaşta hayata inat yaşayan, sütünü kendi kaynatan, aşını kendi pişiren ve kimseye muhtaç olmadan yaşayan nine olarak kalacaktır. Çocuk, anne, baba ve torun olarak bu döngü birçoğumuzun başından geçtiği bir yolculuk ve bir sonraki jenerasyona deneyimler devredilerek sürekli yaşanıp gidiyor. Yaşattığını yaşamak ilahi adaletinin bu dünyada gerçekleştiğine inanan biri olarak, evlatlık ve ebeveynlik deneyiminin bir birinin ter yüzü olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle herkese önce hayırlı evlat olmayı, sonra da mutlu ebeveyn kalabilmeyi temenni ediyorum.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read