Ana SayfaDİŞİTAL BİLGİLERYaratıcılığın sırrı: İçindeki sanatçıyı gör

Yaratıcılığın sırrı: İçindeki sanatçıyı gör

Yaratıcı güç nedir? Nasıl özgün olunur? Bugüne kadar resmedilmemiş, yontulmamış, yazılmamış bir şey kalmış mıdır? Peki bir gün büyüyünce ben de sanatçı olabilir miyim?

21. yüzyılın seri üretim ve hızlı tüketim dünyasında özgün kalabilmek mümkün müdür? Anlatılacak ne varsa bugüne kadar bir şekilde anlatılmamış mıdır? Amerikalı film yönetmeni Jim Jarmusch “Hiçbir şey orijinal değildir. Hayal gücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren her yerden çalın.” der ve ekler: “sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın.”

Özgünlüğün sırrının, aldığınız ilhamı kendi tornanızda şekillendirmekten geçtiğinden bahseder.

Tüm icatlar doğadan esinlenerek ortaya çıkar. İnsan zekası en nihayetinde kopyalar, test eder ve bir işlev yükler. Peki sanat eserinin icatlardan farkı nedir? Yaratıcı kişi var olmayan neyi yaratmaktadır?

Aslında sanatçı var olmayanı yaratmaz. Özünde var olanı sergilemek için bir yöntem seçer. İşlevinden öte, yaratıcı eser bir kendini ifade etme biçimidir. Öncelik sahip olduğun derttedir. Bu dert belki zaman içinde değişir, belki değişmez. Yaratıcı yolculuk bu derdi fark etmekle başlar.

Senin de anlatacak hikayen, bir derdin varsa bu yolculuğa çıkarsın. Artık içinde tutamayacak hale geldiğinde belki resmedersin, belki yazarsın, belki bir taş alıp yontmaya başlarsın.

Ve evet, hepimizin anlatacak bir hikayesi vardır. Yeter ki özümüze bakmayı ve görmeyi bilelim.

Jean Paul-Sartre’ın dediği gibi “sanat yapıtının kendisi başlı başına amaçtır,” sanatçının anlatacak bir meselesi, amacı vardır. Eser bu amacın bir aracı olur. Nasıl anlattığı yaratıcılığının yolculuğudur. Nereden ilham alacağı ise kestirilemez. Neden o biçimi seçtiği de. Dans edecekse dans edecektir, yazacaksa yazacak. Bu noktadan sonra “Neden yazı?” ve benzeri sorular anlamsız kalır. Sokakta kendince salınan bir yapraktan şiir yaratır, çocukken dinlediği masaldan bir film, arka bahçesindeki manzaradan bir resim. Yeter ki anlatmak istesin.

Tam da bu yüzden yaratıcılık bir sonuç değil süreçtir. 20. yüzyılın en özgün ressamlarından Pablo Picasso kendi arayışında çeşitli dönemlerden geçmiştir; mavi dönem, pembe dönem ve kübizm. Picasso, “Bir şey söylemek istediğim zaman, onu nasıl söylemem gerektiğine inanıyorsam öyle söyledim.” der. Onun söyleyeceği bir şey hep vardır, içindeki yaratıcı güç budur. Anlatım biçimi fikirden sonra gelir, özgünlüğü bu derdi nasıl anlatacağından geçer.

Yaratıcı kişinin yeteneği, deneyimleri, imkanları bir potada eriyerek eseri ortaya çıkartır. Yaratıcı yolculuk salt üretmekten ibaret değildir, paylaşması da, nasıl paylaşacağı da aynı ölçüde önemlidir. Sosyolog Erving Goffman, gündelik yaşamda bulunduğumuz ortama göre sürekli bir performans sergilediğimizi; kulis anlarının ise en mahrem alanlar olduğunu ve bu anları ancak yakınlarımızla (aile, eş vb.) paylaştığımızı söyler. Belki de sanatçının farkı, kendi mahremine bakabilme ve bu mahremi kamusal alana taşıyabilme cesaretinden geçer.

Bu cesaretten aldığı güç ve sebatla kendi yaratıcı yolcuğuna başlar insan. Dener, yanılır, düşer bu yolculukta. Kimi zaman anlaşılmaz, kimi zaman derdini anlatamaz. Dilini ve üslubunu aramaya devam eder. Mevsimler döner, belki hayattayken fark edilmez, ama gün gelir önünde sonunda hikayesini anlatacak birilerini bulur.

Bu uzun bir yolculuk. Kendi hikayenizi duymanız, içinizdeki yaratıcıyla tanışmanız ve anlatma cesareti gösterebilmeniz dileğiyle.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read