Ana SayfaDİŞİTAL SESLERToplumsal Kalıp Yargılar ve Kadın

Toplumsal Kalıp Yargılar ve Kadın

Kalıp yargı (Ön yargı) kelimesi Türk Dil Kurumunca; ‘’Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir’’ olarak tanımlanıyor. Yazıda değineceğimiz cinsiyete dayalı yargı kalıp yargılarında da negatif hüküm ve yargılar geçerliliğini sürdürmekte. Örneğin kadınlar araba kullanma konusunda başarısızdır, kız çocukları futbol oynayamaz, erkekler ağlamaz, kız gibi gülmez… gibi.

Toplumsal cinsiyet kavramı, toplumsal normlar ve kurallar tarafından kültürel ve sosyal olarak oluşturulan cinsiyet rollerine tekabül eder ve biyolojik cinsiyetten farklılaşır. Kısacası toplumsal cinsiyet olgusu organik değildir, tamamen kurgudan ibarettir. Diğer bir deyişle ifade etmek gerekirse; toplumsal cinsiyet, zaman ve coğrafya üçlüsünü göz önünde bulundurarak, kadın ve erkeklere yönelik toplumun beklentileri, kadın ve erkeklerin davranış kalıpları, aile ve toplumsal hayattaki sorumlulukları ve engelleri deneyimleme süreçleriyle alakalıdır. Toplumsal cinsiyet kavramı Birleşmiş Milletler’in düzenlediği çeşitli konferanslar aracılığıyla günümüzdeki önemini kazanmıştır. İstihdam, eğitim, siyasal yaşama katılım alanlarında yapılan tüm çalışmalarda toplumsal yapı dinamiklerini de hesaba katarak yapılan analizler topluma katkı sağlar ve daha sağlıklı sosyal politikalar oluşturmaya olanak tanır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet kavramı hiçe sayılmamalı ve içi boş bir kavram olarak görülmemelidir.

Unutulmamalıdır ki, kadın veya erkek olmanın biyolojik (organik) tarafını cinsiyet, toplumun ve kültürün kişilere yüklemiş olduğu anlam ya da beklentileri ifade eden bir bütün ise toplumsal cinsiyet olarak ifade edilir. Cinsiyet biyolojik bir süreçtir, durağan ve değişmezdir. Toplumsal cinsiyet ise değer yargıları ve kültürel birikime bağlı olarak değişir, dinamiktir. Yani aslında, erkeklerin ağlamadığı, kadınların gece geç saatlerde dolaşmaması gerektiği bir dünya kurmacadır, beklentilerden ibarettir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ‘’Tüm kadın ve erkekler ayrımcılığa uğramadan yaşama Eğitim Sağlık ve çalışma haklarından eşit olarak yararlanma haklarına sahiptirler.’’ denmektedir fakat günümüz dünyasında erkeklerin birçok alanda kadından üstün konumda olduğu aşikar. Bu eşitsizlik toplumsal hayat, çalışma hayatı, evlilik ve aile hayatı gibi alanlarda kendini daha baskın olarak göstermektedir. Kadınlar kendilerine biçilen toplumsal roller sebebiyle birçok ev içerisi sorumluluğa sahiptirler. Ev işleri ve çocuk bakımı bu sorumlulukların ana hatlarını oluşturmaktadır. Kalıplaşmış ve keskin kenarları olan bu roller sebebiyle, kadınlar çalışma saatleri daha esnek, işle ilgili bilgilerini sürekli tazelemek zorunda kalmadığı kısacası işten ayrılma maliyetinin çok da yüksek olmayacağı işleri tercih etmektedir. Örneğin, yazılım mühendisi bir kadın, çocuk sahibi olup işe ara verdikten sonra tekrar işe döndüğü süreçte hızla değişen ve gelişen teknolojiden uzak kaldığı için statü olarak dezavantajlı konuma düşeceği varsayılmaktadır. Fakat adı üstünde, bu yalnızca bir varsayımdır. Bu nedenledir ki toplumsal kalıplara göre öğretmenlik gibi tatil günleri, mesai saatleri belirli olan işler kadınlar için çok daha akıllıca bir meslek tercihi olacaktır.

1980’li yıllarında başında toplumsal cinsiyet kavramını ön plana çıkaran analizlerin yaygınlaşmaya başlamasıyla beraber toplumsal cinsiyet temelli yaklaşımların iş ve meslek örgütlenmesiyle ilgili süreçleri ne denli derinden etkilediğini bizlere gösterdi.

Bu yaklaşımların ön plana çıkmasıyla beraber ulaşılabilecek belli başlı çıkarımlar şunlardır;

·         Toplumsal cinsiyetle bazlı yaklaşımlar bir işin kadın işi ya da erkek işi olarak saptanması hususunda büyük önem taşımaktadır.

·         Bir iş tamamen bilgi ve beceriye dayalı olsa dahi toplumsal cinsiyet yargılarına göre sınıflandırılmaktadır.

·         Değişen teknolojiye ayak uyduracak tarafın kadınlar mı erkekler mi olacağına ilişkin tartışmalar da toplumsal cinsiyet kavramına dayalı olarak yürütülmektedir.

Aslında her gün maruz kaldığımız kalıp yargılar, cinsiyetçi söylemler ülke ekonomisi ve üretim süreçlerini de derinden etkiliyor. İşgücü ve emek piyasaları dahil tüm alanlar cinsiyetçi söylemlere maruz kaldıkça ne yazık ki hedeflediğimiz çizgiye ulaşmamız hayalden öteye geçemeyecek.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Ecevit, Y. (1998). Küreselleşme, Yapısal Uyum Ve Kadın Emeğinin Kullanımında Değişmeler. Küresel Pazar Açısından Kadın Emeği ve İstihdamındaki Değişmeler, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, İstanbul.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read