No hashtag!

Bundan on sene evvel idealist bir şube müdürüm vardı. İlçeye atanan biz  stajyer öğretmenlere karşı ayrı bir ilgisi vardı. Hayır bu ilgi genç ve  bekar olmamızdan kaynaklı değildi elbette. Süreci anlatmak, tecrübelerini aktarmakla ilgiliydi heyecanı. Eğitimlerimize bizzat katılıyor, birebir ilgilenip her birimizi tanımaya çalışıyordu. Bana bir gün dedi ki; “Büşra, hiç isminden rahatsızlık duyduğun oldu mu? Sen muhafazakar değilsin.”

İsmimin üzerimde bir etiket olduğunu tahmin edebiliyordum ama çok da dert etmiyordum. Kendi arkadaş çevremdeki insanlarla tüm etiketlerden bağımsız, tüm ideolojilerden sıyrılmış bir dostluğumuz vardı. O gün, o etiketin varlığı benim için kanıtlanmış oldu. Benim ismim Büşra ise, ben kesin dindar bir çevrenin insanıydım. Kimilerine göre bu muhafazakarlık demek. Bence dindar olmak başka, muhafazakar olmak başka, o ayrı konu.

Sosyal medya çıkana kadar  kimse yüzüme ‘gerici yobaz’ demedi. Sümeyyelerin ne işi var konserlerde diyen duymadım. Sokakta “Cehennemde yanacaksın şişkooooo!” diye feryat figan bağıran tipler de görmedim. Yani evet, belki örnekleri vardır, belki yaşayan vardır ama çoğunluk sosyal medyada olduğu kadar gerçek hayatta insanların yüzüne hakaret etmeye cesaret edemiyor. Şube müdürüm büyük ihtimalle aramızdaki samimiyete dayanarak öyle bir şey söylemişti. Ben de samimiyetinden dolayı alınmadım.

Ama sosyal medyada işler farklı, tanımıyorsun, samimiyeti daha çok sorguluyorsun, tanınmadığın zaman tek tıkla istediğinin hayatına dahil olup,istediğininkinden çıkıyorsun. O biçim stalk!

Sosyal medyada tanınmazlık bir cesaret kaynağı. Hashtag olayı fazla olaylı bu arkadaşlarda. Bayağı ciddiye almışlar, insanı insafsızca etiketliyorlar, sürekli etiketliyorlar efendim durduramıyoruz!

Başörtülüye, başörtüsüze, Sümeyyelere, Büşralara, inançsıza, yazara, çizere, sanatçıya, annelere, her türden insana nefret kusuyorlar. “Sümeyyeler de şöyle canım… Bu inançsızın camide ne işi var…” gibisinden.

“Bir grup insan kızgınlığının ve düşmanca eğilimlerinin bilincindedir. Üstelik bazı insanlar kızgınlıklarını sever bile. Bu duygunun sürekliliğini sağlamak için ipuçları ararlar ya da ortam hazırlarlar. Kızgınlığı sevmek ilk bakışta anlamsız bir tanım gibi gözükebilir. Ancak, gerçekten de bazı insanlar yalnızlıklarını ve boşluklarını gidermede kızgınlık duygusunu uyuşturucu bir madde olarak kullanır ve diğer insanlara karşı yaşadıkları öfke sayesinde kendileriyle yüzleşmekten kaçınırlar.” diyor Engin Geçtan.

Yine diyor ki; “Kimse siyah ya da beyaz olarak nitelendirilemez. Aslında hepimiz grinin tonlarıyız. Kimimiz daha koyu, kimimiz daha açık.”

İnsanlar günahlarıyla sevaplarıyla yaşamaya devam ediyorlar, farklı olanla arkadaşlık kurmaktan,farklı olanı öğrenmekten vazgeçmiyorlar. Bir grup insan ise öfkesine bir uyuşturucu gibi bağımlı olmuş. Tutuculuk dediğimiz tam da bu aslında. Kendini, kendi değerlerine kapatıp, farklı olandan nefret etmek. Sosyal medyada da olsa, gerçek hayatta da olsa insan insandır, toplum toplumdur. No hashtag!

 

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read